Medrese mi İlahiyat mı?
Son zamanlarda medrese eğitimi ile mektep eğitimi birbiri ile mukayese edilir oldu. Kimileri medrese eğitimini merdiven altı eğitim diye yaftalamakta, kimisi de mektepteki din eğitimini neredeyse İslam dışı eğitim olarak görmektedir. İfrat ve tefrit arasında taraflar birbirlerini suçlamaktadır.
Bazıları dinin, devlet eliyle, devlet okullarında, devletin çizdiği müfredat ile sağlıklı bir şekilde verilemeyeceğini savunmaktadır. Bunlara göre devletler, kendi varlıklarını tehdit edecek hiçbir eğitime izin vermezler. Nitekim bu fikirde olanlar, yaşanmış örneklerden ve tarihteki uygulamalardan ciddi deliller getirmektedir. Bazıları ise kontrolü ve denetimi olmayan, müfredatı yetersiz, eğitim materyalleri kısıtlı ve eğitimci sorunu olan medreselerde sağlıklı bir din eğitiminin verilemeyeceğini savunmaktadır. Nitekim bu fikirde olanlar da yine mevcut örneklerden yola çıkarak bu düşüncelerini haklı çıkarmaktadır.
Madem medreseler yetersiz olduğu için iyi bir din eğitimi veremiyor veyahut okullar her türlü maddi olanağa sahip olmasına rağmen doğru bir din eğitimi veremiyor, öyleyse din eğitimi nereden alınacak? Zira çoğunlukla mektepli de medreseli de kendi kurumuna söz söyletmemektedir.
İşin doğrusu, suçlu ne medrese ne de mekteptir. Zira iki tarafta da çok bariz yetersizliklerin olduğu ortadadır. Bir taraf; adına akademik çalışma diyerek din adına çok büyük laflar etmektedir. Kişi, unvan sahibi olunca ve makale diye kutsal sayılan bir metinde en absürt fikirleri yazınca istediğini söyleyebilme hakkını kendinde görmektedir. Zira bu fikirlerini bir makalede yazmış ve unvanı var. Unvan ona her türlü saçma fikri söyleme hakkı veriyor. Ama aynısını ya da aynı saçmalıkta bir fikri medreseli biri söylese, karşı taraf ciddi anlamda birleşip tepki vermektedir. Hatta bildiri okuyup medreselerin saçma fikirlere ve düşüncelere neden olduğu söylenmektedir. Bu sefer de absürt düşünceleri savunan kişinin medreseli arkadaşları bu tür fikirleri, tarihte yazılmış kilu kaller delil göstererek savunmaktadır.
Yani şu var ki, unvanı olanlar, unvanı olmayanlara din hakkında konuşma hakkı tanımamakta ve en kabul edilemez düşüncelerini, makale ve tez başlığı altında rahatça ifade etmektedir.
Ya da medreseliler, tarihin bir döneminde yazılı olan her metni özellikle de kendi düşünce akımlarına yakın ise dinde delil olarak sunmaktadır.
Din kimseye makale, tez ve unvan arkasına sığınarak istediğini söyleme hakkı vermiyor. Din kimseye tarihte yaşamış büyük bir âlimin eserlerine ve yazdıklarına kutsal, dokunulmaz ve eleştirilemez hakkı vermemektedir.
Ortada bir yanlış olduğunda kimse bu bendendir öyleyse haklıdır, onu savunmalıyım mantığı ile hareket etmemelidir. Buna medreseli de mektepli de dâhildir. Fakat bunu neredeyse hiç göremiyoruz. Tek buluşma noktası genellikle şöyle oluyor. Din hakkında ağır söylemlerde bulunan kişi eğer Müslüman değilse o zaman hem medreseli hem mektepli tepkisini ortaya koymaktadır. Örneğin Fransa’daki bir gayrimüslim Kur’an’ın şu ayetleri akıl dışıdır, bunların Kur’ân’dan çıkarılması gerekir dese tüm akademik camia ve medrese cemaati karşı atakta bulunmaktadır. Hepsi birlikte basın açıklaması yaparak Kur’an’ı savunmaktadır. Fakat buna benzer bir iddia Türkiye’deki bir akademisyen tarafından dile getirilse, özellikle akademik camia bu fikri teviller ile kurtarmaya çalışır fakat karşı cenah buna reddiyeler yapar ve tepkilerini koyarlar.
Aslında sürekli gördüğümüz şudur: Kimse kendi camiasından ve cemaatinden olan kişinin hatalarını görmek istemiyor. Herkes kendisine yakın gördüğü kişi ve kurumların hatalarında mana ve maksatlar arıyor. Ona gelen tepkileri kendisine gelen tepkiler olarak görüyor. Bu durum hem medreseli hem mektepli olan için geçerlidir.
Medreseler, şahısların şahsi ve halkın maddi imkânları ile din eğitimini, biraz daha devlet kontrolü dışında veren kurumlardır. Şimdiye kadar çok büyük hizmetler ettikleri ortadadır. Hatta birçok büyük akademisyenin medrese eğitimi aldığı ve bundan dolayı büyük bir ilim sahibi olduğu ortadadır.
Mektepler yani İmam Hatip ve ilahiyatlar da aynı şekilde çok güzel din eğitiminin yapıldığı yerlerdir. Hiç medrese okumadığı halde bu kurumlardan mezun olan birçok önemli akademisyen vardır.
Bana göre iki kurumu birbiri ile kıyas etmek, hava ile suyu birbirine kıyas etmek gibidir. Biri diğerinin rakibi de alternatifi de değildir. Medresenin de mektebin de hem artı hem eksi yönleri vardır. Ama bunlar rakip kurumlar değil, kardeş kurumlar, tamamlayıcı kurumlar ve takviye edici kurumlardır. Medreselinin disiplin altına alınmış eğitime ihtiyacı var, mekteplinin de temeli sağlam bir medrese eğitimine ihtiyacı var.
Murat Padak
Henüz yorum yapılmamış.