Murat Padak | Kişisel Web Sayfası
ResimLink - Resim Yükle

Peygamberlerin Tövbesi

Peygamberlerin Tövbesi

Kur’an-ı Kerim birçok peygamberin tövbe ettiğini, istiğfarda bulunduğunu anlatmıştır. “Rabbim, beni bağışla!” (A’râf, 7/151.) duasını Hz. Musa, Hz. Peygamber (s.a.s.), Hz. Süleyman ve Hz. Nuh yapmıştır. Hz. İbrahim ve İsmail: “Tövbemizi kabul et.” (Bakara, 2/128.) Hz. Musa: “Sen noksanlıklardan münezzehsin, sana tövbe ettim.” diyerek Allah’a yalvarmıştır. Allah Teala, Hz. Âdem’den bahsederken: “Rabbi onun tövbesini kabul etti.” buyurmuştur. Birçok surede peygamberlerin istiğfarlarına, tövbelerine ve bağışlanmak için yalvardıklarına dair ayetler vardır.

Tövbe kelime olarak dönmek demektir. Istılahi anlam olarak insanın işlemiş olduğu günahtan ve hatadan vazgeçmesi, pişman olması ve onu bir daha yapmamaya azmetmesidir. Tövbe ile ilgili olarak birçok tanım yapılmıştır. Ancak bu tanımların ortak noktası hep aynı yerde durmaktadır: “Hatadan ve günahtan dönmek.”

Şüphesiz ki hata ve günahların en büyüğü küfür, şirk ve nifaktır. Bunlardan vazgeçip Müslüman olmak da en büyük tövbe sayılmıştır. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Ama tövbe ederlerse ve namazlarını kılıp zekâtlarını verirlerse artık onlar sizin din kardeşlerinizdir.” (Tevbe, 9/11.) “Eğer pişman olup tövbe ederlerse bu kendilerinin iyiliğine olur.” (Tevbe, 9/74.) Bu iki ayette İslam’a girmek tövbe kelimesi ile ifade edilmiştir.

Tövbe; gayrimüslimler için İslam’a girmek, günahkâr Müslüman için ise işlediği günahtan dönmektir. Peki, masum olan peygamberler için tövbe ne demektir?

Kur’an-ı Kerim’de tövbe kelimesi affetmek (Tevbe, 9/15; Bakara, 2/54.), Allah’a yönelmek (Bakara, 2/54; Tahrim, 66/8.), günahtan dolayı pişmanlık duymak (Bakara, 2/160.) anlamlarına gelmektedir. Şurası muhakkak ki, Allah’a yönelmek için illa ki bir günah işlemek gerekmiyor. Zira insan, kim olursa olsun; günah işleyebilir, hata yapabilir, aldanabilir, bilmeden yanlış şeyler yapabilir.

Ehlisünnet âlimlerine göre peygamberlerin ismet sıfatı vardır. Peygamberler sıradan insanlar gibi değildirler. Onlar peygamberliklerine ve kişiliklerine zarar verecek hata ve günahtan korunmuşlardır. Ancak beşer olmaları nedeniyle bilmeden ve istemeyerek bazı hatalar yapabilirler. Hata yapabilir olmaları “Onlar hata yapmıştır.” diye itham etme anlamına gelmez. Yani bu özellik onlarda da vardır demektir. Bundan dolayı peygamberlerin bağışlanma talebinde bulunmaları ya da tövbe etmeleri bunu bir günah nedeniyle yaptıkları anlamına gelmemektedir.

Şeytan, Hz. Âdem’i kandırmış ve ona yasak ağaçtan yemesini telkin etmişti. Hz. Âdem de şeytanın yemin etmesine, nasihat edenlerden olduğunu söylemesine aldanmış ve yasak ağaçtan yemiştir. Daha sonra yaptığının yanlış olduğunu anlamıştı. Ancak pişmanlığını ve hatasını nasıl ifade edeceğini bilmiyordu. Bundan dolayı Allah Teala ona nasıl tövbe etmesi gerektiğini şöyle öğretti: “Âdem rabbinden bazı kelimeler aldı. Allah da onun tövbesini kabul etti.” (Bakara, 2/37.) Müfessirlerin çoğuna göre burada Âdem’in  (a.s.) aldığı kelimeler tövbe ve istiğfar cümleleridir.

Tövbe ve istiğfar Âdem’den (a.s.) son peygambere kadar bütün peygamberlerin öğretisidir. Her peygamber halkını tövbe etmeleri ve istiğfar talebinde bulunmaları için teşvik etmiştir. (Hûd, 11/52, 61, 90; Araf, 7/153.) Allah Teala, Peygamber Efendimizden ve diğer peygamberlerden de istiğfar etmelerini istemiştir. İşte bazı peygamberlerin bağışlanma taleplerine örnekler:

Hz. Âdem ve Havva, Allah’a (c.c.) şöyle yakarmış ve istiğfarda bulunmuşlardır: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!” (A’raf, 7/23.) Hz. Âdem ve Havva bu tövbeyi yasak ağaçtan yedikten sonra yapmışlardır. Allah Teala, onların bu hataya bilmeyerek düştüklerini, şeytanın iğvasına maruz kaldıklarını ifade etmiştir. Tövbe ise sadece isteyerek yapılan günahlar için yapılmaz. Hz. Nuh (a.s.) da Allah’tan (c.c.) şu sözleriyle affını talep etmiştir: “Ey Rabbim! Bilmediğim şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer sen, beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen ben hüsrana düşenlerden olurum!” (Hûd, 11/47.)

Hz. Nuh’un oğlu tufanda boğulanlar arasındaydı. Allah Teala: “Senin aileni de kurtaracağız.” buyurmuştu. Oğlunun, gözleri önünde boğulduğunu gören Hz. Nuh, Allah Teala’nın verdiği sözü hatırladı ve “Rabbim, oğlum da benim ailemdendir. Senin sözün haktır.” dedi. Allah Teala: “O senin ailenden değildir. Zira o kötü amel sahibidir.” (Hûd, 11/45-46.) buyurdu. İşte Hz. Nuh, Allah’tan istememesi gereken bir şeyi istediği için bağışlanma dilemiştir. Bu da tövbe etmek için büyük bir günah işlemeye gerek olmadığını göstermektedir.

Hz. İbrahim (a.s.) de bağışlanma talebini şu şekilde ifade etmiştir: “Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!” (İbrahim, 14/41.) “Rabbimiz, tövbemizi kabul et! Hiç şüphesiz tövbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.” (Bakara, 2/128.) Hz. İbrahim, oğlu İsmail ile Kâbe’nin temellerini yükseltirken bu duayı yapmıştır. Bazı müfessirler burada kendisi için değil, ailesi için, ailesi adına tövbe talep ettiğini ifade etmişlerdir. (Fahrettin Razi, Mefatihu’l Ğayb, Bakara 128. ayetin tefsiri) Bu bir yorumdur. Bu yorum doğru olmakla birlikte salih ameller yapılırken de bilmeden hata ve kusur işlenmiş olabileceğinden bunlardan dolayı da tövbe etmiş olabilir. Hz. Musa (a.s.) da Allah’a (c.c.) şöyle yalvarmıştır: “Musa baygınlıktan ayılınca: Sen noksanlıklardan münezzehsin. Tövbe ediyorum.” (A’raf, 7/143.) buyurmuştur. Hz. Musa Allah’ı görmek istemiştir. Allah Teala da kendisini göremeyeceğini, şayet dağ yerinde sabit kalırsa görebileceğini belirtmiştir. Allah Teala tecelli edince dağ parçalanmış ve Hz. Musa bayılmıştır. Hz. Musa Allah Teala’dan bundan sonra böyle bir istekte bulunmayacağını tövbe etmek suretiyle ifade etmiştir. Hz. Süleyman (a.s.) ise Allah’a (c.c.) şu kelimelerle münacaatta bulunmuştur: “Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana benden sonra kimseye layık olmayacak bir mülk bahşet.” (Sâd, 38/35.) Bu dua ve istiğfar ifadeleri, Kur’an’da Müslümanlara örnek olarak bildirilmiştir.

Tövbe, peygamberlerin ahlakıdır. Onlar bunu hiçbir zaman dillerinden düşürmemişlerdir. Onlar günah işledikleri için değil, Rablerine daima yalvarıp yakardıkları için tövbe etmişlerdir. Onların tövbeleri günah nedeniyle değil, kulluklarını göstermek amacıyladır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin ederim ki, ben günde yetmiş defadan fazla tövbe ve istiğfarda bulunurum.” (Buhari, Deavât, 3.)

Âlimler tövbeyi ikiye ayırmışlardır: Bilinen bir günah ya da hata için tövbe etmek (hususi tövbe) ve bilinmeyen, hatırlanmayan ya da mutlak anlamda yapılan tövbe (umumi tövbe). (Medaricu’s-Salikin; İbn-i Kayyım el-Cevzî.) Peygamberlerin tövbesi de bu ikinci kısma girmektedir. Çünkü onlar da bilmeyerek farkında olmadan bazı zelleler yapmış olabilirler.

Zelle kelime olarak kaymak, sürçmek ve düşmek demektir. Dinî anlamda ise bir kasıt ve ısrar olmaksızın yapılan hata, yanlış ve küçük günahlara denilmektedir.

Hz. Musa’nın istemeyerek bir adamın ölümüne sebebiyet vermesi, Hz. Âdem’in yasak ağaçtan yemesi, Hz. Yunus’un izin almadan şehri terk etmesi, Hz. Peygamber’in Bedir esirlerini fidye karşılığında serbest bırakması vb. Tüm bu örneklerde peygamberler herhangi bir günah kastıyla ya da istekle bu eylemleri yapmadılar. Bundan dolayı İslam âlimleri peygamberlerin bu hatalarına günah dememiş, zelle demişlerdir. Eş’arî ve Mutezili âlimleri ise zelle kelimesi yerine “Sağire, Seğair” kelimelerini kullanmışlardır.

İnsan sadece günah işleyerek tövbe etmek durumunda kalmaz, bazen bir ibadeti yaparken de kusur işleyebilir. İbadetine riya karışabilir, ibadetini yaparken bazı yerleri eksik-fazla ya da yanlış yapabilir. Böyle durumlarda da tövbe gerekir.

Allah’ın sevdiği kullardan olmak için illaki günah işlemeye ve ardından tövbe etmeye gerek yoktur. Zira Allah Teala şöyle buyurmaktadır. “Muhakkak ki, Allah tövbe edenleri sever.” (Bakara, 2/222.) Peygamberlerin tövbe ve istiğfarını da böyle anlamak gerekir. Onlar Allah’ın sevgisini kazanmak için tövbe etmişlerdir.

Tövbe etmek mağfiret sebebidir. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki, ben tövbe eden, iman eden, salih amel işleyen ve hidayete eren kimseler için mağfiret edenim.” (Tâhâ, 20/82.) Allah’ın mağfiretine nail olmak için tövbenin ayrıca ve en başta zikredilmiş olması dikkat çekicidir. Kur’an’da geçen peygamberlerin birçoğu Allah’tan mağfiret dilemiştir. Allah Teala da “Tövbe edenlere mağfiret edeceğini belirtmiştir.” Peygamberler de bu ilahî lütuftan nasiplenmek için tövbe etmişlerdir.

Allah Teala tüm müminlere hitaben: “Ey iman edenler, Allah’a yönelin/tövbe edin!” buyurmuştur. (Tahrim, 66/8.) Peygamber Efendimiz de hem müminlere örnek olmak hem de bu ilahî hitaba muhatap olduğu için tövbe etmiştir. Tövbe etmek cennete girmek için bir vesile ve şarttır. Bundan dolayı peygamberler de tövbe etmeyi ihmal etmemişlerdir.

Tövbe ve istiğfar kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de ayrı manalarda kullanılmıştır. Allah Teala Peygamber Efendimize “İstiğfar et.” (Muhammed, 47/19; Nasr 110/3.) buyurmuştur. İstiğfar da tövbe gibi hem günahlardan dolayı Allah’tan bağışlanma dilemek hem de mutlak anlamda bağışlanma dilemektir.

Allah Teala birçok peygamberin tövbe ettiğinden ve istiğfar talebinde bulunduğundan bahsetmiştir. Bununla hiçbir insanın tövbe ve istiğfar etmekten muaf olmadığını, beşeriyetin en üstün insanlarının, Allah ile görüşen, vahiy alan peygamberlerin bile nefislerini daima terbiye etmek, örnek olmak için tövbe, istiğfar ve bağışlanma talebinde bulunduklarını göstermek istemiştir. Bundan dolayı hiçbir insan kendisini tövbeden ve istiğfardan uzak tutamaz. Peygamberler bile tövbe ve istiğfarda bulunmuşsa her insanın bunu yapması gerekmektedir.

Murat Padak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz